YILDIZLARIN PARLAKLIĞINI FARK ETMEK İÇİN KARANLIĞIN ÇÖKMESİNİ BEKLEMEK GEREKİR (Mİ?)

yıldızlarYıldızlar sürekli parlak olmasına rağmen biz onların aydınlıklarını ancak karanlık çöktüğünde fark ederiz. Karanlığın ömrü bulunan coğrafi konuma göre kısalıp, uzar. Ancak kendini sürekli yenilemeye devam eder.
Toplumların/ülkelerin karanlık dönemleri de böyledir. Ülkenin gelişmişlik düzeyine göre değişiklik arz eder. Sabit kalmaz, sürekli kendini yeniler. Az gelişmiş toplumlardaki karanlık, ekvatoral bölgedeki gibidir. Günü birlik değişir. Gelişmiş toplumlardaki karanlık ise kutuplardaki gibidir. Geç gelir. Ama uzun süre kalır.
Yıldızların/iyilerin parlaklığını/mükemmelliğini fark etmek için karanlığın/kötülüğün çökmesini/egemen olmasını beklemek gerekir (mi?). Bu sorunun cevabı tarihsel köklerde saklıdır. Bu vaka tarihsel bir olgu olup bütün toplumlarda görülen ve her dönemde varlığını sürdüren evrensel bir gerçektir. Bu realiteyi her alanda yaymak mümkündür.
Karanlığın toplumsal boyutu da bunlardan biridir. Bunalımlar, yolsuzluklar, haksızlıklar, başıboşluklar, vurdumduymazlıklar, adaletsizlikler, dengesiz gelir dağılımı, ekonomik ve siyasal krizler, hayasızlıklar, azgınlıklar ve haddi aşmalar vuku bulduğunda toplumda kurtarıcı duruma yükselecek olan peygamberler, liderler, başkanlar ortaya çıkar ve böylece toplum ihya edilir.
İnsan yapısı gereği daima olumsuz etkenleri, olumlulardan önce fark eder ve ona yönelir. Bunun içinde savunmasını hazırdır. “Dünyayı ben mi kurtaracağım, bir çiçekle bahar gelmez ki, Don Kişot olamam ya!’
Benzer sloganlar her dönemde var olup teslimiyetin, vurdumduymazlığın, halk ağzıyla bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasının somut yansımasıdır. Bu durum bin yıl değil, binlerce yıldır varlığını sürdüren bir mantaliteye dönüşmüştür. Bu mantaliteler, öğrenilmiş çaresizlikler yoluyla virüs gibi hızla yayılarak yeni nesilleri zehirlemektedir.
Başta sorduğumuz soruya tekrar dönüp cevaplamaya çalışalım. Bizce yıldızların/iyilerin parlaklığını/mükemmelliğini fark etmek için karanlığın çökmesini beklemek gereksiz, yararsız ve anlamsızdır. Ancak tarihsel gerçek bunun böyle olmadığını anlatmaktadır. Bu talebimizin iyi niyet olarak kaldığını göstermektedir. Tarih bize birçok yıldızın/iyinin öldükten sonra kıymetlerinin anlaşıldığını, değerlerinin yükseldiği, eserlerinin başucu yapıldığını anlatmaktadır. Ancak tarih bize istisnada olsa yıldızlar/iyiler hayattayken ışıklarından faydalanan ülkelerin olduğunu söylemektir. Bu ışıktan faydalanan ülkeler aydınlanma dönemlerini gerçekleştirmişlerdir.
Aristo’nun fikir babalığını yaptığı, İbni-i Haldun’un geliştirdiği Marx’ın ise kaymağını yediği zıtlıklar dünyasının anlamlı sonucu olan diyalektik, sürekli kendini yenilemektedir. Biz kendimizi yenilemesek de.