Tabulaşan Değerlerimiz

tabulaşan değerlerimizHer ülkede olduğu gibi ülkemizin de toplumun uğruna büyük fedakârlıklarda bulunacağı, onu yaşatmak için mücadele edeceği ve nihayetinde savaşacağı bazı temel değerleri vardır. Bu değerler onun dünya görüşünü ve dolaysıyla yaşam biçimini belirler.
Birey kendisi ile aynı yaşam biçimini paylaşan bireylerle dünyanın neresinde olursa olsun uyum sağlamakta zorluk çekmez. Hatta bir süre sonra onu diğerlerinden ayıran tek şey ten rengi olur. Birey kendisi ile aynı dünya görüşünü paylaşan bireylerle bu denli sıcak ve samimi ilişkiler kurarken, kendisi dışındaki dünya görüşlerinden de hızla uzaklaşır. Onlara karşı ciddi bir önyargı beslemeye başlar. Bu önyargı ötekini çok fazla tanımamakla birlikte sadece kendisinden farklı olduğu için onu düşman gibi görmesine yol açabilir/açmıştır.
Ülkemizde milyonları birbirine bağlayan dört önemli değerden söz etmek mümkündür. Bunlar;
1-Din/mezhep/tarikat/cemaat/grup gibi uhrevi değerler
2-Vatan/millet/bayrak/istiklal gibi milli değerler
3-Ordu/asker/kışla gibi kolluk değerleri
4-Atatürkçülük/Kemalizm gibi fikri değerler
Bu değerlere kısaca değinmeden önce bu dört temel değerin çekim güçleri yanında dört de itim/antitezlerinin olduğunu belirtmek isterim.
1- Din/mezhep/tarikat/cemaat/grup gibi manevi değerlere sahip toplum veya topluluk her toplumda olduğu gibi ülkemizde de varlığını güçlü bir şekilde devam ettirmektedir. Bunun temel sebebi dinin bir ihtiyaç olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı din ve mezhebe mensup bulanan bireyler dünyanın neresinde olursa olsun çok kısa bir sürede birbirlerine ulaşmakta ve iletişim kurabilmektedirler. Bu cemaat ruhu/çekim gücü genelde bir hizmet aşkıyla hayırlı/Allah rızası için kullanılmakla birlikte; ne yazık ki zaman zaman şahsi diğer bir tabirle dünyevi işlerde kullanılabilmektedir. Kur’an-ı Kerim bu durumu işaret ederek “Allah adına kandıran din adamlarına” dikkat çeker. Bu durum manevi değerler içinde bir antitez oluşturur. Keza yakın geçmişte yaşadığımız onlarca örnek aynı din mensupları tarafından kendi inançlarına verdikleri zararın farklı inançlara sahip olanlar tarafından verilmediği aşikârdır.
2- Vatan/millet/bayrak/istiklal gibi milli değerlerle birbirlerine bağlı bireyler çoğunlukla aynı tarihi paylaşan, aynı dili konuşan ve genellikle aynı ırktan gelen bireylerden oluşan geniş toplumları oluştururlar. Bu tür toplumlar daha çok hissedilen veya beliren bir dış tehlike karşısında kenetlenip yekvücut olurlar. Dış tehlike dışında genelde slogandan ötesine gidemeyen bir söylemde bulunulur. Bu maddenin antitezi ise yine kendisini yok edecek bir gerçekliği içinde bulundurur. Tıpkı birinci madde de olduğu gibi bu değerlere de en çok zarar verenler yine bu camianın içinde bulunduranlar olmuştur. Yakın tarihimize baktığımızda da vatan/millet/bayrak/istiklal gibi milli değerleri kullananların bu değerlere en fazla zarar verdikleri görülecektir. Şairin dediği gibi “Toprak eğer uğrunda ölen varsa vatandır.” Aksi takdirde bir tarla olmaktan ötesine gidemeyecektir. Vatanı bir tarla gibi görenler şu an ektiklerini biçiyorlar.
3- Hiç şüphesiz devletin en temel ögelerinden birisi de bağımsız bir ordusunun olmasıdır. Ordu ülkeyi her daim dış saldırılara karşı korur ve gerekirse bir savaş anında ülkenin her karışını ve her bireyini en mükemmel bir şekilde kollamakla vazifelidir. Esasen ordular bu amaç için vardır. Yakın bir zamana kadar ordumuzun da bu amaca hizmet ettiğinden hiçbir şüphe yoktu. Yapılan tüm anketlerde en güvenilir kurum daima orduyu temsilen TSK olmuştur. Son birkaç yılda ordu mensubu üst düzey komutanların çeşitli illegal örgütlere mensup olmaları ve temsil ettikleri makam ve mevkilerini örgüt amaçlarına hizmet için kullanmaları ve genelkurmay başkanının tüm gerçeklere rağmen bu komutanların arkasında durması orduya ciddi zarar vermiştir. Ordu/asker/kışla gibi kolluk değerlere sahip olanlar tıpkı ilk iki maddede olduğu gibi antitezini içinde barındırıyor. “Önce vatan” diyenler ne yazık ki önce vatana zarar vermeye başlamışlardır.
4- Atatürkçülük/Kemalizm gibi fikri değerlere önem verenler onun fikirlerinin ebediyen yaşaması için vakıflar, dernekler, kulüpler kuranlar ona hizmeti bir yana bırakın onun karalanmasına sebebiyet vermişlerdir. Mustafa Kemal’i bir insan, bir lider, bir komutan, bir devlet adamının ötesine götürerek ilahlaştırmaları, onu dokunmaz, tartışmasız kılmaları ona en büyük zararı vermiştir. Oysa Mustafa Kemal Atatürk onu anlamanın onun fikirlerini ve düşüncelerini yaşamak ve yaşatmak olduğunu her fırsatta söylemiştir.
Toplumsal değerler bireylerin düşünce, tutum ve davranışlarında birer ölçüt olarak ortaya çıkan ve sosyal yaşamın vazgeçilmez ögelerini oluştururlar. Yukarıda saydığımız dört temel değer, dört çekim/tez gücü oluşturmakla birlikte, dört itim/antitez gücü ve dört sonucu/sentezi meydana getirirler. Mensupları tarafından içi boşaltıldığı için bir süre sonra bu değerler sadece kavram olup antitezi oluşturmaya başlarlar. Bu da değerlerin çöküşüne sebebiyet verir. Böylelikle yeni bir sentez ortaya çıkar. Yeni sentez değerlerin tabulaştırılmasına veya değerlerin maddeleştirilmesine izin vermez.
Belki de değerlerin mensupları tarafından anlamsızlaştırılması yoluyla çürütülmesi tarihsel bir olgudur. Çünkü değerleri en iyi bilen, yine o değerlerin mensuplarıdır. Ama ilginç olan ve yazılmaya değer olan şey ise değerleri değersizleştirmeden daha değerli niye kılınamadığıdır. Değerlerin değersizleştirilmeden geliştirilmesi temennisiyle…