SAPIĞI UZAKLARDA ARAMAYIN!
Sosyolog Şükrü BİLGİÇ’in 09/08/2018 tarihinde Kahramanmaraş Bugün Gazetesine verdiği röportaj:
Cinsel Suçlar üzerine alanında yaptığı çalışmalarla Türkiye’de tek uzman Sosyolog olan Şükrü Bilgiç konu üzerine geniş bir araştırma yaparak kitap yazdı. Kitabında cinsel suçlarla ve istismarlarla ilgili tüm konuları detayıyla ele alan Sosyolog Bilgiç cinsel istismarın sebeplerini ve koruma yöntemlerini Bugün Gazetesine anlattı.
Cinsel istismarın her hangi bir suç olmadığını beraberinde iftira ve cinayetler barındıran, önceden tasarlanan büyük bir düzen olduğuna vurgu yapan Bilgiç; bu tür köklü sorunların doğru yöntemlerle de çözülebileceğini söyledi.
Son yıllarda artan cinsel suç oranının nedenleri arasında birçok varsayım ileri sürüldüğünü hatırlatan Sosyolog Bilgiç tüm bu varsayımların tartışılmasından ziyaret asıl varsayımın ise bu suçların iyileştirilmesi ve topluma kazandırılması konusunda nasıl bir yol izleneceği olması gerektiğini belirtti.
Bilgiç; “İnsanlığın ortak tarihi tecrübesinden faydalanmadan, ani duygusal tepkilerle çıkarılacak yasaların getirdiği yeni cezaların telafisi mümkün olmayabilir. Unutulmamalıdır ki cinsel suç herhangi bir suç değildir. Beraberinde yalan, iftira ve cinayetler barındıran ve önceden tasarlanan büyük bir düzendir. “ dedi. İçinde yaşadığımız modern çağda cinsellik, mahremiyetini korumakla birlikte daha fazla tartışılmış ve görünürlük kazandığına dikkat çeken Sosyolog Şükrü Bilgiç şöyle konuştu; “Bununla birlikte mahalle baskısı nedeniyle cinsel dürtünün toplumsal görünürlüğünü kontrol altına alırken, bireysel yaşantılarda bu kontrol devre dışı kalmıştır. Bu husus yasal olmasa da uygulamada bireysel özgürlükler kapsamına alınmıştır. Bunun en somut göstergesi, basın, medya ve internetin de etkisi ile evlenme öncesi ilk cinsel deneyim yaşı hızla aşağıya çekilmiş ve nikâhsız birliktelikler çoğalmıştır. Buna bağlı olarak da sapkınlık çeşitleri her geçen gün artmıştır. Cinsel sapkınlıklar her an birçok toplum kesimi tarafından yaşanır olmuştur. Cinsel sapkınlıklara bağlı olarak birçok yeni fiziksel ve ruhsal hastalıklar türemeye başlamıştır. Bir hastalık ve bağımlılık çeşidi olarak kabul görülmeye başlanan cinsel sapkınlığı tedavi etmek için klinikler kurulmaya başlanmıştır. Kurulan kliniklerin birçoğu sadece pozitivist anlayışla hareket ettiği için köklü çözümler üretilmekte yetersiz kalınmıştır.”
Yeni kitap çalışmanız güncel bir sorun olan cinsel suçlarla ilgili. Neden böyle bir kitap yazmayı düşündünüz?
Çok hassas bir konu. Ve aslını isterseniz bu araştırmaya başlamadan önce hiçbir bilgiye sahip olmadığım bir alandı. Ne lisans eğitimimde ne de master eğitimimde böyle bir ders veya konu görmedim. Ancak Adalet Bakanlığı’nda işe başladığım 2006 yılından beri cinsel suçlarla ilgili birçok vaka ile karşılaştım. Önceleri birçoğunuzun yaptığı gibi bende bu olayı yapanları lanetleyip geçtim. Sonra bu fiilin mağdur ve zanlının kendi hayatlarında ve ailelerinin hayatında çok büyük tesirler yarattığını görünce yeniden araştırmaya başladım. Her araştırmamda kendimden bir şeyler kaybettiğimi ve bu konun çok tasvip edilen bir araştırma konusu olmadığı için vazgeçtim. Samimi dostlarımla yaptığım paylaşımlarda ise cinsel suçlarla ilgili araştırma yapmaya devam etmem ve araştırmamı yayınlamam durumumda yeni Haydar Dümen olarak anılacağıma ilişkin endişelerini paylaştılar. Ancak her araştırmaya ara verdiğimde cinsel suçlarla ilgili tüyler ürpertici olaylarla karşılaştık. Son karşılaştığım olay ise Kars İlinde yaşandı. Kars’ta dokuz yaşındaki Mert’in yaşadığı olay beni derinden etkiledi. Bu etki konuyla ilgili tarafıma gelecek bütün eleştirileri göğüslememi sağladı. Mert Aydın’a ve ismini anamadığım bütün cinsel suç mağdurlarına ithaf ettiğimiz eserimizin benzer olayların yeniden yaşanmamasına bir nebze de olsa katkı sağlayacağını umut ediyorum.
Bu eseri kaleme almama neden olan en önemli itici güç ise İsra Sûresinin 32. Ayeti oldu. Ayette: “Zinaya yaklaşmayınız, çünkü o, açık bir kötülük, çok kötü bir yoldur.” Emri oldu. Bu ayetin içinde şöyle bir emrin olduğunu düşündüm. Eğer zinaya yaklaşmayacaksak, o zaman öncelikle zinanın ne olduğunu bilmemiz ve ardından da ona giden yolları kapatmamız gerektiğini düşündüm. Çağdaş adıyla bu bir nevi önleyici güvenlik tedbirleriydi. Bunun için yapmam gereken ilk iş örnek olarak gönderilen peygamber hayatlarını incelemek oldu. Kitapta; Hz. Âdem, Hz. Yusuf, Hz. Lut, Hz. İsa ve Hz. Muhammed’in (s.a.v.) döneminde yaşanan cinsel suçlara Peygamberlerin nasıl müdahale ettiklerini inceledim. Peygamber mesajlarının evrenselliğinden yola çıkılarak, Peygamberî çözüm yollarının bilimsel alana taşınması ve bir metodolojiye ulaşılması hedefledim.
Son aylarda cinsel suçlarda önemli bir artış olduğu söyleniyor. Bu doğru mu? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Evet. Son kitabımız cinsel suçlularla ilgili. Adli istatistikler anlamında cinsel suçlarda önemli bir artış olduğunu göstermektedir. Ancak bu artış tek başına cinsel suçların günümüzde arttığı anlamı taşımaz. Cinsel suçlar tarihin her döneminde görüldüğü gibi günümüzde de görülmektedir. Son yıllarda bir atış olmasından ziyade cinsel suçların görünürlük kazandığı, tartışıldığı, gündem oluşturduğunu söyleyebiliriz. Cinsel suçların net olarak arttığını söylemek için geçmiş dönemlerle karşılaştırmak gerekir. Bu ise mümkün değildir. Çünkü bu alanda yeterli istatistik tutulmadığı gibi cinsel suçların baskılanması nedeniyle de gerçek sayıya ulaşmamız mümkün değildir. Son yıllarda cinsel suçların artığının düşünülmesinin birçok sebebi vardır. Adli istatistiklerin tutulması, halkın bilinçlenmesi, şikâyetlerin artması, basın ve medyanın bu konuya geniş yer ayırması, insan yaşamına verilen değerin artması, teknolojik gelişmeler, özellikle akıllı telefon ve mobese’nin varlığı gibi nedenler cinsel suçların artığı izlenimi vermiştir.
Kendini muhafazakâr ve dindar olarak tanıtan bir iktidar olmasına rağmen cinsel suçlarda neden bu kadar artış var? Neye bağlıyorsunuz bu durumu?
Cinsel suçların artış olmasının dindar bir iktidarla aslında bir ilgisi yok. Her şeyden önce cinselliğin doğal bir dürtü olduğunu kabul etmek gerekir. Bu doğal olan dürtüyü doğru, uygun, yasal ve helal yoldan gidermenin yolları kapatılırsa o zaman bu dürtü farklı yollardan dışa vurmaya başlar. İşte cinsel sapkınlığı artıran bir etken budur.
Cinsel suçları tek bir nedene bağlamak doğru değildir. Bizim yaptığımız araştırmalarda cinsel suçun nedenleri şunlardır:
a) Aile yapısı ve yetiştirme tarzı,
b) Psikolojik ve psikiyatrik sorunlar
c) Sosyo-kültürel etkenler/erkek egemen toplum,
d) Alkol ve uyuşturucu madde bağımlılığı,
e) İnternet ve teknolojinin baş döndürücü gelişimi,
f) Rıza dışı evlilik veya yanlış eş seçimi,
g) Eşler arası iletişim eksikliği
h) Basın ve medyada cinsel ihmal, istismar ve saldırının çokça yer tutması,
l) TV dizilerinde cinsel saldırı ve tecavüzlere sıklıkla yer verilmesi,
m) Çocuklukta cinsel ihmal, istismar ve saldırıya uğramak veya şahit olmak gibi nedenler sayılır.
İşiniz gereği yüzlerce cinsel suçluyla görüştünüz. Cinsel suçluların genel profili nasıldır?
Öncelikle cinsel suçluların psikopat olarak nitelendirilen, her an insanlara saldırıp zarar verebilecek sapık kişiler olduğuna ilişkin yaygın bir görüş var. Bu bilgi çok doğru değil. En azından benim 12 yıllık mesleki hayatım boyunca karşılaştığım yüzlercesi böyle değildi. Bilakis cinsel suçlular: Genelde toplumda halim selim olarak bilinen, sabıkası olmayan, genelde içe kapanık, güvenilir, gelenek, görenek ve milli değerlerine bağlı, toplumsal kurallara uyumlu, toplumda anormal hareketleriyle dikkat çekmeyen, hatta muhafazakâr gözüken kişiler olduğu görülmüştür.
293 cinsel suçlu üzerinde yaptığımız araştırmada bunu doğrular niteliktedir. Araştırmaya katılanların %74,1’nin ilk defa suç işlediğini tespit ettik. Birden fazla suç işleyenlerin ise aynı zamanda %23,5’nin hırsızlık ve yağma suçlarını; %11,8’nin kasten öldürme/öldürmeye teşebbüs, %9,8’nin yaralama ve %6’sının uyuşturucu suçları işlediği bilgisine ulaştık.
Birden fazla suç işleyenlerin %30.4’ü birinci yıl içinde tekrar suç işlediğini, %14,5’i ikinci yıl içinde tekrar suç işlediğini, %17.4’ü üç-beş yıl içinde yeniden suç işlediğini, %37.7’sinin ise beş yıldan sonra yeniden suç işlediğini görülmüştür.
Medeni durumlarına göre cinsel suçluların %56’sının bekar, %35’nin evli, %6,9’nun ise boşanmış olduğu görülmüştür.
Yaş grubuna göre %19,4’nün on sekiz yaş altı, %22,9’nun 19-25 yaş grubunda, %26,4’nün 26-35 yaş grubunda, %13,2’nin 36-45 yaş grubunda, %18,1’nin ise 46 yaş ve üstü grubunda olduğu görülmüştür.
Eğitim durumlarına baktığımızda %5,1’nin okuma yazma bilmediği, %5.8’si okur-yazar ancak her hangi bir okul bitirmemiş, %28.7’sinin ilkokul, %26,6’sının ortaokul/ilköğretim, %26.3’nün lise, %2’sinin yüksek okul ve %5.5’nin üniversite mezunu olduğu bilgisine ulaşılmıştır.
Cinsel suçluların suç algısının da çok önemli olduğunu belirtmek gerekir. Yaptığımız araştırmada cinsel suçluların %12,8’i suçunu kabul etmesine karşın, %70’nin suçunu kabul etmediği ve %17.2’sinin ise suçunu kısmen kabul ettiği görülmüştür. Aynı şekilde cezaevinden tahliye olan cinsel suçluların %22,1’nin yeniden suç işleme korkusunun olduğunu belirtmesi toplusal önyargıları doğrular niteliktedir.
Cinsel suçluların zarar verdikleri çocuklara yakınlığı ile ilgili her bir araştırma yapılmış mı? Elimizde bu konu ile ilgili bir bilgi var mıdır?
Bu konuyla Acıbadem Üniversitesi Suç ve Şiddetle Mücadele Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından yayınlanan önemli bir çalışma var. Çocuk İstismarına Yönelik (2016) Rapora göre cinsel tacize uğrayan çocukların;
%37,1’i “tanıdığı ve evde yaşamayan biri”,
%25,2’si “evde yaşamayan bir akraba”,
%11,3’ü “evde yaşayan ve akraba olmayan biri”,
%11,3’ü “çocuğun güvendiği biri”,
%8,6’sı istismarcının “evde yaşayan bir akraba”,
%7,9’u “çocuğun bakımından sorumlu olan biri (bebek bakıcısı vb.)” ve
%33,8’i ise “bir yabancı” olduğunu belirtilmiştir. Daha önce belirttiğimiz gibi ne yazık ki çocuklara zarar veren bu sapıkları çok uzakta ve yabancıların arasında aramamak gerek. Söz konusu cinsel ihmal ve istismar olunca tehlike çoğu zaman yanı başımızda bitiyor.
Cinsel ihmal ve istismar en çok hangi bölgelerde yaşanıyor? Bir risk haritamız var mıdır?
Toplu yaşamın olduğu her yerde cinsel ihmal ve istismar riski vardır. Tarihin her dönemimde bu sorun var olmuştur. Varolan vakalardan yola çıkılarak bir risk haritası çıkarılabilinir. Ancak bunun doğru bir sonuç verdiğini söylememiz mümkün değildir. Çünkü her alanda olduğu gibi cinsel suç alanında da bireyler yaşanan soruna değişik çözüm yöntemleri bulabiliyorlar. Kimi görmemezlikten geliyor. Kimi tecavüzcüsü ile evlendiriyor. Kimi aile içinde kimseye duyurmadan hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Kimi mağdurun tahrik ettiğini düşünerek ne yazık ki kendi çocuğunu öldürebiliyor. Kimi hukuk yoluna başvuruyor. Kimi de kendi adaletini kendi sağlamaya çalışarak zanlıyı öldürüyor.
Anne-babalara uyarınız nedir? Çocuklarını cinsel ihmal ve istismardan korumak için neye dikkat etmeliler?
Anne-babaların çocuklarını bu suçtan korumanın sihirli bir formülü yok. Bence anne-babalara düşen en önemli görev evde karı-koca ilişkilerine dikkat etmeleri ve çocukları ile etkin zaman geçirmeleridir. Hayat boşluk kabul etmiyor. Boşlukta olan çocuk kötü alışkanlık edinmekten uzak kalmaz. Veya kötü niyetli insanların onlara ulaşması gecikmez. Cinsel istismara uğrayan çocuklarla yaptığımız görüşmelerde kendilerine zarar veren sapıkların yöntem olarak genelde onlarla yakın bir temas kurdukları, oyun oynadıkları, hediye verdikleri, uzun bir süre bu şekilde davrandıktan sonra oluşturdukları güven ortamını kötüye kullandıkları ve sapkın eylemlerini gerçekleştirdikleri bilgisine ulaşıyoruz.
Ebeveyler, çocuklarına her şartta güvendiklerini hissettirmeliler ki çocuk bir sorun yaşadığında bunu anne babasına anlatabilsin. Veya bir şey merak ettiğinde bunu sorabilsin. Bunun yanında internet ve TV’nin zarar etkilerinden çocuklarını korumaları gerekir. Arkadaşlarının kim olduğunu ve hangi oyunlar oynadıklarını bilsinler. Arkadaşlarının aileleri ile tanışsın ve onlarla ortak etkinlik yapsınlar.
Ayrıca çocuklarına özel vücut bölgelerini olduğunu, bu bölgelerin adlarının ne olduğu, buralara kimlerin ne şartlarla nasıl dokunabileceği anlatılmalı ve sınırları korumaları için yüreklendirilmeliler. Ancak bu konu sık sık vurgulanmamalıdır. Sık sık vurgulandırıldığında çocuk dikkatleri üzerine çekmek için özel bölgesinin sihirli gücünü çekinmeden isteklerini yerine getirmek için bir silah gibi kullanabilir. Bu ince çizgiyi yakalamakta zorluk çeken veliler uzman desteği alabilirler.
Güncel bir tartışma var. Cinsel suçlara verilen cezanın artırılması cinsel suçu önleyeceği söyleniyor. Siz bu görüşe katılıyor musunuz?
Ceza merkezli yaklaşım sonuç getirmediği kesin. Bakınız 2 Eylül 2015 yılında Bingöl’ün Sarıçiçek Köyüne göktaşı düştü. Elin adamı bu göktaşını çok uzun süre izliyor. Nereye, ne zaman düşeceğini takip ediyor. Sonrada gelip bunun gramını 60 dolara satın alıyor. Elin Amerikalı’sı, Rus’u, Danimarkalı’sı bunu niye satın alıyor? Çünkü bu göktaşı geldiği yere ilişkin önemli ipuçları barındırıyor. Geldiği yerde; su, petrol, değerli maden var mı, yok mu? Orada bir yaşam kurulabilir mi? Bunu anlamaya çalışıyor. Biz ise üç beş kuruş döviz kazanmanın derdindeyiz.
Cinsel suçlulara bakış açımızı biraz değiştirmeliyiz. Onların yeniden benzer suçlar işlememesi ve yeni suçluların menfur eylemlerini gerçekleştirmeden müdahale edebilmemiz için onları adeta o göktaşını inceler gibi incelemeli, sonra muhakkak suçu oranında cezalandırmalıyız. Ne fazla, ne de az.
Aslında Ülkemizde, 2014 yılından bu yana cinsel suçlara verilen cezalar sürekli artırılmaktadır. Ancak cezalardaki bu artış cinsel suç oranlarının artışını durduramamıştır. Suçlara verilen cezanın artışı suç işleme oranını doğrudan düşürmüyor. Cezayı artırmanın en önemli avantajı aynı kişilerin cezaevinde bulundukları süre zarfında özgür vatandaşlara zarar vermemesidir.
Örneğin bir sapkınlık türü olan teşhirciler üzerine yapılan araştırmada teşhircilerin yaşamları boyunca bu eylemi 300 defa tekrarladığıdır. Teşhircinin cezaevinde olması onun yeniden suç işlemesinin önüne geçilmesine neden olur. Bir insanı ömür boyu cezaevinde tutmak mümkün olmayacağına göre bu suçun işlenmesine neden olan hastalık veya etken neyse teşhis edilip sanığın iyileşmesi ve toplumunda kendini daha güvende hissetmesi için bu ön araştırma kesinlikle gereklidir.
Cinsel suçun bir çok nedeni olduğu gibi birçok çeşidi de var. Her cinsel suçluyu uzun süre cezaevinde tutmanın makul olmadığını düşünüyorum. Şuan cezaevlerinde yaklaşık 224 bin kişi vardır. Bu devlet için de büyük bir maddi külfettir. O zaman suçun önlenmesi için daha caydırıcı yol ve yöntemler bulmak zorundayız.
Cinsel suçları önlemek için kimyasal hadım (kastrasyon) uygulanabilinir mi, siz bu cezalandırma türünü doğru buluyor musunuz?
Kimyasal kastrasyon, bir kişinin cinsel dürtülerini azaltmak için birtakım ilaçların verilmesidir. Cinsel istismarcının bu ilaçları alması durumunda testosteron dediğimiz hormonu azaldığından yeniden suç işleme durumunun ortadan kaldırılacağı varsayılıyor. Cinsel saldırganlığın ortaya çıkışında hormonların özellikle de testosteronun etkili olduğunu ileri süren görüşler, cinsel istek, cinsel birleşme ve cinsel fantezi gibi görüntülerin testosterona bağlı olduğunu söylerler. Testosteron, maskülen karakteristiğin oluşumunu ve gelişimini sağlayan bir androjendir. Saldırganlığın fizyolojik boyutu ile ilgili açıklamalarda testosteronunu etkili olduğu öne sürüldüğünden testosteron, psikoloji ve kriminolojinin de ilgi odağı olmuştur. İnsanlarda testosteron ve agresyon arasındaki ilişkiyi araştıran çalışmalar çelişkili sonuçlarla yaklaşık otuz yıldır devam etmektedir. Ancak hala çelişkili sonuçlar mevcuttur. Yapılan araştırmalar testosteron ve cinsel saldırganlık arasındaki ilişkiyi gösterecek sonuçlar ortaya koymamıştır.
Toplumun bu yönde ciddi bir talebi var. Kanuni bir çalışmada yapıldı. Kanun halen yasallaşmadı. Ancak yasallaşması an meselesi. Bu cezalandırma türünün herşeyden önce İslam Dini’nde yeri olmadığı belirtmek gerekir. İslam Dininin yasaklamış olduğu bir yöntemi bizim benimsememiz mümkün değildir. Zira bu cezanın uygulandığı ülkelerde de nihai başarı elde edilmediğini bilmek gerekir. Çünkü cinsel suçun daha öncede belirttiğimiz gibi birçok sebebi var. Kimyasal kastrasyon uygulandığında sadece bir faktörü devre dışı bırakmış oluyorsunuz. Bir faktör devre dışı bırakmakla suçun önüne geçilemez. Özgür olan bir bireyi cinsel ihtiyacını önlemek için ilaç veriyorsunuz ancak aynı toplumda cinsel gücü artırmak içinde birçok ilaç satılıyor. Her hangi bir vatandaşın bu ilaçlara ulaşması çok kolay olduğunu unutmamak gerekir. Şunu da unutmamak gerekir siz ilacı ancak suçu ortaya çıkan ve hapsettiğiniz kişiye veriyorsunuz. Peki hiç tanımadığınız ve hiçbir resmi kurumda sicili olmayan ancak sapkın davranış gösteren kişiyi nasıl tespit edip suçu önleyecek siniz? Kastrasyon kolaya kaçmaktır. Kesin çözüm değildir.
Aynı zamanda kastrasyon bir diğer açıdan cezanın bireysellik ilkesi ile ders düşer. Bu cezayı uygulamakla sanığın eşini de cezalandırmış olursunuz. Bu durumda farklı olayların yaşanmasına neden olabileceği de unutmamalıdır.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın 15.03.2018 tarihinde yaptığı açıklamaya göre ihmal, istismar ve şiddet vakaları için hizmet veren, acil hizmet hattı 183′ e son aylarda cinsel istismar telefonları yağmış. 183’e her gün 4000’ni aşkın ihbar geliyormuş. Bunların 1000’i çocuk istismarı ile ilgiliymiş. 1000 cinsel istismar ihbarından sadece 15’i gerçekmiş. Geriye kalan 985 ihbar gerçek dışı yani iftiraymış. Günde 985 iftira, ayda 29 bin 550 iftira, yılda 354 bin 600 erkek bu yıl cinsel istismar iftirasına maruz kalacak demektir en hafifinden. Bu sayı çocuk istismarı iftiraları için geçerli. Bir de yetişkin kadınların iftiraları var. O dört binin kalanı en az bin tanesi de yetişkin kadınların “cinsel istismara uğradım” iftirası ise yılda bir milyona yakın erkek bu yıl cinsel istismar iftirası altında kalacak demektir. Peki toplumsal infiali nereye koyacağız. Bu işlerin biraz bilinçli olarak yapıldığını ve ailenin hedef aldığını düşünüyorum.
Son yıllarda çok fazla çocuk istismarı ve tecavüzleri yaşanır oldu. Sizce neden çocuklar hedef alınıyor?
Bu sorunun cevabını vermek için bu suçtan hüküm giyenlerin profiline bakmak gerekir. Pedofillere baktığımızda bunların normal bir cinsel yaşantısı olmadığı görülecektir. Bu nedenle cinsel anlamdaki başarısızlıklarını kendilerine göre daha zayıf olanlara yönelttiği görülür. Benzer bir şekilde yaşlılar, özürlüler, yetimler ve yalnız olanların cinsel suçlara maruz kalma riskinin daha fazla olduğunu belirtmek gerekir.
Pedofillerin çocukken cinsel istismar veya saldırıya uğradığı söylenir. Bu doğru bir bilgi midir?
Yüzlerce pedofili ile görüştüm. Böyle bir genelleme yapmak mümkün değildir. Beyanlarına göre çok azı çocukken benzer bir eylemle karşılaşmıştı. Ancak hemen hemen hepsi sorunlu bir çocukluk dönemi geçirmiştir. Pedofillerin bazen intikam almak için aynı suça başvurduğu görülür. Biz buna mağdurun zanlıya dönüşümü diyoruz. Bu nedenle cinsel suçluda dahil olmak üzere her suçlunun hem kendisi hemde toplumun yararı için tedavi ve iyileştirme yollarına başvurmak gerekir.
Toplumu özellikle de çocukları korumak için cinsel suçluların cezaevinden tahliye olduktan sonra farklı bir şekilde giydirmek veya onları belirgin kılınabilinir mi?
Ortaçağ Avrupa’sında suç işleyenlerin alnına bir mühür vurulurdu. Böylelikle herkes onun suçlu olduğunu bilir ve ondan uzak dururdu. Yine tehlikeli cinsel suçlulara karşı halkın korunması amacıyla ABD’de (17 Mayıs 1996 tarihli Federal bir yasa ile) devletlere, cezaevlerinden tahliye edilen ve mahallelerinde ikamet eden tehlikeli suçlulardan halkın bilgilendirilmesi mecburiyeti getirilmiştir. Bu bildirime, denetimli serbestliğe (probation) mahkumiyetin bir şartı olarak yer verildiği gibi Scarlet damgası olarak da yer verilmektedir. Nathaniel Hawthorne’nın The Scarlet Letter adlı klasik eserinde gayri meşru ilişkiden hamile kalan genç bir kadının elbisesinin göğüs kısmı üstüne zinayı ifade eden (Adultery) büyük bir A harfini görünür şekilde taşımaya icbar edilmesi hikaye edilmektedir. Nitekim, çocuğa cinsel tecavüz suçundan iki kez hüküm giyen bir cinsel suçlunun davasında, beş yıllık denetimli serbestlik yaptırımının bir şartı olarak arabasının her iki taraftaki kapısı ile ikametgahının önüne üç inç (7.62 cm) büyüklüğünde “TEHLİKELİ CİNSEL SUÇLU; ÇOCUKLAR GİREMEZ” ibaresinin konulmasına hükmedilmiştir. Ancak bu yöntem geçmişte kalmıştır. Ve sonuç getirmemiştir. Zira şahıs sapkın eylemini gerçekleştirecek olursa bu eylemini mahallesi dışında bir yerde gerçekleştirmeye çalışacaktır.
Cinsel suçları önlemek için ne yapmalı?
Herşeyden önce tarihi tecrübenden faydalanmak zorundayız. Bu sorun günümüze has bir sorun değil. Geçmişte değişik toplumlarda bireysel ve toplumsal sapkınlıkların yaşandığını biliyoruz. Son kitabımızda bunu inceledik. Hz. Âdem, Hz. Yusuf, Hz. Lut, Hz. İsa ve Hz. Muhammed döneminde yaşanan cinsel suçları ele aldık. Bu olaylara peygamberlerin nasıl müdahale ettiğinden yola çıkarak bilimsel bir metodolojiye ulaşmayı hedefledik. Yaptığımız araştırmada 40 temel müdahale yöntemi tespit ettik. Bunları tek tek sıralamak mümkün değil. Öne çıkan temel müdahale yöntemlerini şu şekilde sıralayabiliriz.
Peygamberî müdahale yöntemlerinde elde edilen bulgularda: Bilinenin aksine cinsel konularda, çok hassas davranılmış, şüpheliyle diyalogda nazik bir üslup kullanılmış, önleyici tedbirler alınarak zinaya giden yolların kapatılmış, evlilik kolaylaştırılmış, iftirayı önlemek için dört şahit şartı getirilmiş bu şart sağlamayanlara kazf cezası verilmiş, ceza amaç değil en son seçenek olarak başvurulmuş, zina itirafında bulunan faillerin öncelikle tövbeye yönlendirilerek suçları ile yüzleşmeleri sağlanmış, günahlarının af olacaklarına ve temizleneceklerine ilişkin müjde verilmiştir. Gizli günahlar araştırılmamış, açığa çıkanlar suçun normalleşmesini önlenmek için günahların örtülmesi esas alınmıştır. Dini hükümlerin bir yaşam biçimi olarak bütün halinde uygulanmasının esas alındığı görülmüştür.
Suçlulara güven temelli ücretsiz ve gönüllü çalışma yürütülmüştür. Faillerin suçtan uzak durması için alternatifler çoğaltılmıştır. Suça götüren azgın arzuya karşı öncelikle akıl ve vicdan mutmain edilmiştir. Sanığın suçuyla yüzleşmesi için özeleştirel bir yöntem takip edilmiştir. Bireyin suçtan uzak durması için uyaranların sürekliliği sağlanmıştır. Bireysel ve gizli yapılan suçtan ziyada kötü örnek olabilecek aleni suçla mücadele edilmiştir. Kontrolsüz maddi gücün cinsel sapıklığı tetiklediği göz önünde bulundurularak bireysel ve toplumsal refah seviyesi yükseltmek için sadaka ve zekat kültürü yaygınlaştırılmıştır. Suçlunun kişiliği değil sorunlu davranışı hedef alınarak bireyin yeniden topluma kazandırılması sağlanmıştır.
Bununla birlikte zina suçunun önceden tasarlanan ve yalan, iftira ve cinayet suçlarına eşlik ettiği belirtilmiştir. Asıl hesap sorucunun ancak Allah olduğu her şartta belirtilmiş bu amaçla bireysel cezalandırma kesinlikle yasaklanmıştır. Yargısız infaz yapılmamış. İnsan merkezli bir hukuk sistemi uygulanmıştır. Cezalandırıcının adil olmasına büyük önem verilmiş. Cezanın caydırıcı olması için cezanın tatbikinde toplumsal katılım şart koşulmuştur. Ve duygusallığa yer verilmeden cezanın tatbikinde acıma duygusu devre dışı bırakılmıştır. Cezanın bireysellik ilkesi gereği sadece suçlunun cezalandırılması sağlanmıştır.
Bilginin güç, bilmenin ise ilahi bir buyruk olduğu düşüncesi ile cinsel suçlarla veya cinsel sapkınlıklarla mücadele etmenin temelinde bu sapkınlıklara yol açan etmenleri bilmek yattığı unutulmamak gerekir. Ancak bu şekilde cinsel sapkınlıklarla daha etkin bir şekilde mücadele edilebilir. Yine bu sayede erken teşhis ve tedaviler yapılabilir. Aksi takdirde bu tür olayları kınamak ve cezaların ağırlaştırılmasını talep etmek bir sonuç getirmeyecektir.