SAÇLARI AĞARAN GENÇLİK

sac-beyazlamasi-840x440Saç ağarması genelde ileri yaşlarda görülür ve aynı zamanda yaşlılığın belirtisidir. Bu yazının ana konusu genç yaşlarda görülen saç ağarmasının sebeplerine ilişkin olacaktır. Gençlerde rastlanan saç ağarması ve saç dökülmesinin birçok nedeni vardır. Bilimsel olarak saç ağarmasının nedeni saça rengini veren melanin denilen renklendirici maddenin azalmasıdır. Saç kökünde saçı oluşturan hücrelerin arasında melanin pigmenti salgılayan melânositler vardır. Bu melânositler yıllar içerisinde ölür ve renk veremez hale gelir ve bu saç beyazlamasına neden olur. Ancak bu bilimsel gerçekle birlikte saç ağarmasının tek sebebi bu değildir. Ülkemizde saç ağarmasının sebebi tıbbı ve genetik sebeplerden çok sosyo-ekonomik, psikolojik ve geleceğe yönelik endişeler ön plandadır. Saç ağarması ileri yaşlarda görülmesine karşın günümüzde bu oran on sekiz yaşlara kadar inebilmiştir. Sizlerinde müşahede ettiği gibi saçları ağaran veya dökülen gençlerin oranı şaşırtıcı derecede yüksektir. Bu oran gen mühendislerini şaşırtacak düzeye ulaşmıştır. Sanırım tarihte hiçbir zaman saç ağarması ve saç dökülmesi hiçbir zaman bu yaş seviyesine kadar inmemiş ya da inmişse bile bu kadar yüksek oranda görülmemiştir.

Saç ağarması bireyi aynı zamanda olgun gösterir ve dolayısıyla olgunlaştırır. Hz. Ömer’in saç ağarması kıssası manidardır. Hz. Ömer halifeliği döneminde bir adamı görevlendirerek her sabah evimden çıktığımda gelip kendisine ki “Ölüm var, Ömer ölüm!” demesini emreder. Günler geçer adam sürekli gidip Hz. Ömer’e ölümü hatırlatır. Bir gün Hz. Ömer aynaya bakar ve görür ki saçında bir tel beyaz saç var. Ertesi gün adam gelir ve yine der ki; “Ölüm var, Ömer ölüm!” deyince Hz. Ömer; “Yeter gelmene gerek yok artık saçlarımda ki beyaz bana ölümü hatırlatıyor görevin sona ermiştir” der.

Türkiye’de genç yaşta görülen saç ağarması ve dökülmesinin ana sebebi sosyo-ekonomiktir. Türkiye’de her şeyin üzerinde tutulan ve ne yazık ki her şeyin belirleyicisi konumunda olan politik yaklaşımlar gençleri çıkmaza sürüklemektedir. Türkiye nüfusunun %59’u otuz beş yaşının altındadır. Türkiye dünyanın en genç nüfusuna sahip ülkeler arasında yer almasına rağmen suskun, değişimlere kapalı, pasif ve edilgen bir yapı arz etmektedir. Genç insanın karakteristik gereği delidolu yaşaması, gelecek endişesi taşımaması, gününü gün etmesi, spor, sanat vb etkinliklerle zaman geçirmesi gerekirken bugün ne yazık ki gençlerimiz düşünceli, yorgun, endişeli, bitkin, gelecek kaygısı taşıyan ve aile ekonomisine daha doğru bir ifade ile aile geçimine katkıda bulunma derdine düşmüş, düşürülmüştür.

Milenyum gençliği; yaş olarak genç, sorumluluk olarak olgun, dış görünüşü ise yaşlıyı andırmaktadır. Beden ve zihin gücü olarak medeniyeti yükseltmesi gereken gençler, aile ekonomisini sırtlanma kaygısına düşmüştür.

Türkiye’de yaşayan siyasi kirlilik ekonomiden eğitime, ruh sağlığından beden sağlığına kadar birçok alanı etkilemektedir. Siyasi örgütler gençleri en fazla kullananların başında gelmektedir. Siyasi örgütler farklı etkinliklerle gençleri kendi hegomanyalarına alarak kötü emellerine alet etmektedirler. Siyaset arenasındaki değişimlerin eğitime yansımalarına bir örnek verecek olursak günümüzde ortaöğretimden mezun olan yüzbinlerce genç, eşit olmayan şartlarda, alternatifi olmayan ÖSS kulvarında daha iyi koşabilmek için ter dökmektedir. 2002 yılında ÖSS’ye 1,5 milyon kişi sınava girmiştir. Bunlardan ancak 177 bin kişi dört yıllık veya üstü bir fakülteye yerleşecektir. Herhangi bir fakülteye yerleşen birey yetenekleri çerçevesinde bir bölümü değil, daha çok puanı ölçüsünde, ekonomik gelecek vaat eden bölümleri tercih etmektedir. Sevmedikleri bölümde yıllarca okuyan gençler mezun olduktan sonrada yeni sınavlara girmek zorunda kalmaktadırlar. Sonuç  harcanan bir düzine emek, para ve zamana karşın iş bulamamadır. Her yıl sayısı katlanan üniversite mezunlarının soru ve sorunlarına bir çözüm bulunamazsa bir atom enerjisini andıran bu gençler yakıcı ve yıkıcı olacaklardır.

Türkiye’de yaşanan sorunlar ekonomik krizle birlikte gençleri de aşıp toplumun her aşamasına yayılmıştır. Toplumsal olarak depresyonlar yaşamaktayız. Belki de “Depresyondayım” şarkısının çok tutmasının bir sebebi de budur.

Türkiye’de eğitim alanında yaşanan çarpıklığın faturası yine gençlere kesilmektedir. Yaşanan bu ve benzeri çarpıklıklar gençleri yeni arayışlara sürüklemektedir. Bu arayış sonucunda imkânı olan yurt dışına, olmayan ise ya kaderine rıza gösterip saç ağartıp, saç dökecek, sorunlarına katlanacak ya da ailesini geçindirmek için yasal olmayan yollara başvuracaktır. Türkiye’de gençlerin karşı karşıya kaldığı yüzlerce sorun bulunmaktadır. Gençler bu sorunları içselleştirdiklerinde dışa vurumu saç ağarması veya dökülmesi şeklinde yansırken, bu sorunları bireyselleştirmeyenlerde ise toplumsal tepki, başkaldırı ve şiddete dönüşmektedir. Bütün bu saydığımız ve sayamadığımız nedenlerden dolayı sıfırı tüketmiş genç yeni imajıyla tehlike saçmaktadır.

Lütfen dikkat!

Şükrü BİLGİÇ

20/07/2002