Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan bugünde şiddete hayır demek için yürüdük. Protokol önde biz arkada, yağmurda ıslanarak, kadın-erkek yürüdük. Belediye günün anlamına binaen turuncu şemsiye ve atkı dağıttı. Birkaç kadın sivil toplum kuruluşu, kendi günlerinde bile ancak, kısık bir sesle “kadına şiddete hayır” sloganı atabildi. Protokolden birkaç kişi konuştu. Balonlar uçuruldu ve tören bitti.
Ne oldu şimdi? Sorun çözüldü mü? Her şeyimiz “görsünler” için olduğu gibi bu iş de öyle oldu ve bitti. Bugünde bile birçok kadın temsilcisi STK’lar olmasına rağmen ilgili programda hiçbir kadına söz hakkı verilmedi veya kendileri almadı. Bol bol fotoğraflar çekildi, selfieler yapıldı, kurumlar kendi tabelaları ve personeli ile yürür şeklinde paylaşımlarda bulundu. Ne değişti? Hiçbir şey değişmedi. Değişmez de.
Biz her gün yaptığımız gibi akşam haberlerini izlerken ve ne yazık ki büyük bir olasılıkla bu akşam da kadınlara yapılan şiddet haberlerini izleyeceğiz. Dünyanın hiçbir yerinde yürümekle sorun çözülmemiş bizde de çözülmeyecektir. Çünkü soruna yanlış teşhis konulmuştur. Yanlış teşhise yazılan ilaç derman değil, zehirdir.
Peki ne yapmalı?
Her şeyden önce şiddeti alt basamaklara ayırmadan sadece şiddet olduğu için ona karşı çıkmalıyız. Kadına, çocuğa, hayvana şiddet gibi alt basamaklara ayırdığımızda bir tarafa daima şiddet hakkı tanımış oluyor ve dolayısıyla şiddeti meşrulaştırmış oluyoruz.
Şiddetin şiddetle çözülemeyeceğini vurguluyoruz. Bunun yerine kulağa daha hoş gelen insancıl ve ılıman beyanlarda bulunuyoruz. Biz böyle bir tutum sergiledikçe şiddet yanlılarının elini güçlendirmiş oluyoruz. Oysa İslam ceza hukukunda gözetilen önemli bir hususu gözden kaçırıyoruz. Ceza uygulanacak kişiye göre değiştirilir. Eğer uygulanacak ceza suçluda bir davranış değişikliğine yol açmayacaksa o ceza uygulanmaz onun yerine amaca götüren cezalar uygulanır. Yani ceza amaç değil araçtır. Biz bu hassas noktayı gözden kaçırdık sanırım.
Ceza sistemimiz değişmeli. Uygulanan sistemde tespit edilen suça önce klasik bir ceza veriyoruz, sonra hiçbir olumlu tutum yokken cezasında indirime gidiyoruz, ardından az bir hapis, çokça denetim ve sonrasını biliyorsunuz… Yeni suçlar yeni mağdurlar. Nerede kaldı caydırıcılık, nerede kaldı mağdurun canın yanması.
“Kısasta sizin için hayat vardır” ilahi emri hiç boş olabilir mi? Can yakanın canı yanacak ki şu popüler kavram olan empati amacına ulaşsın. Yoksa suçlunun empati yapacağı yok. Onun yerine gençler suçluya sempati duymaya başlayacak ve hepimizin korktuğu canavarca hisler ortaya çıkacak. Geçen samuray kılıcıyla sokağa fırlayan gencin nereden çıktığını sanıyorsunuz! Amerikan filmlerinden fırlamadı ya! Ülkemizin en güzel şehrinin en güzel semtlerinin birinde yaşandı bu olay.
Şimdi başa döndük. Oturup ciddi ciddi konuşalım. Biz bu işi çözmek, şiddeti durdurmak, için mi uğraşıyoruz yoksa iş olsun diye mi? Yapılanlar ve suç istatistiklerinin sürekli yükseliyor olması aslında işi niye yaptığımızı gösteriyor. Biz yine tedbiri ve aklıselim davranmayı elden bırakmayalım. Disiplinler arası bir çalışma ile bu suçluları canileştiren nedenleri ve sonuçlarını ciddi ciddi araştırıp doğru çözüm önerilerini sunmalıyız. Alanda çalışanlara çok iş düşüyor. Ceza vermek kolay. Adalet dediğimiz eğer yazılı kanunlar bütünü ise adaletin işlemesinde herhangi bir sorun yok. Yok eğer başka bir şey ise onu bulup hayata geçirmemiz artık kaçınılmaz bir zorunluluktur. 25 Kasım 2021
#caylaksosyolog