Şükrü BİLGİÇ
Corona, neredeyse bir yılı aşkın bir süredir dünyanın bir numaralı gündem maddesi. Bütün dünya bir film izler gibi bu bir yılda önce coronayı uzaktan tanıdı. Sonra yakınlarına kadar geldiğine şahitlik etti. Bir kısmımız coronayı hayatımızda bir hastalık olarak yaşadık ve ne yazık ki coronaya yakalananların bir kısmı ise bedelini canlarıyla ödedi. Coronaya ilişkin birçok varsayım ileri sürüldü. Kiminegöre aslında abartılacak bir şey yok. Corona basit bir grip. Kimine göre de corona çok ciddi bir hastalık olduğuiçin bulunan ilk aşının hemen yapılması gerekir. Aynı şekilde bu hastalığa yakalananın hangi ilaca erişebiliyorsa o ilacı hemen alması da gerekir. Bütün dünya olup bitenlere çok şeffaf bir şekilde olmasa da coronanın ilerlemesi sürecine şahitlik etti. Varsayımlar çoktu. Ama ortada da koca bir gerçek vardı. Dünya üzerinde bu hastalıktan üç milyondan fazla insan yaşamını yitirdi.
Gelgelim bizim günlüğe. Sağlıkçı değilim. Oldum olası sağlıklı beslenme konularıda pek dikkatimi çekmemiştir. Bana corona bulaşmadan iki ay önce aşı sırası gelmesine rağmen aşı olmadım. Birçok sebebim vardı: Sağlıklı olduğumu düşünüyorum, corona bulaşsa bile rahat atlatırım. Hem de aşının birçok zararı var. Şuan dünya üzerinde uygulanan aşıların hiçbirinin faz-3 çalışması yapılmamışyani Dünya Sağlık Örgütü’ne göre faz-3 çalışması tamamlanmamış aşılar insanlara uygulanamaz kuralı devre dışı kaldı. Veya olağanüstü bir süreçten geçtiğimiz için faz-3 çalışması tamamlanmadan aşı kullanılmaya başlandı. Ona da amenna. Ama sonra neden faz-3 çalışmalarına devam edilmedi? Aşının koruma süresininsınırlı olması ve her şeyden önemlisi aşı firmalarına güvenmediğim için aşı yapmadım.
Aynı şekilde corona testim pozitif çıktığında verdikleri corona ilacını (Favicovir) almayacağımı da söyledim. Ancak bu defa istemem yan cebime koyun şeklinde oldu. İlacı her ihtimale karşı evde bulundurdum. Nihayetinde hiç bilmediğimiz bir hastalık. Ne getirir ne götürür bilinmez. Ne yazık ki hekimlerinde bu hastalık hakkında net bilgilere sahip olduğunu düşünmüyorum. Tabi bu benim şahsı görüşüm. Başkalarını bağlamaz.
Neyse gel gelim bize coronanın nasıl bulaştığına.Nasıl bulaştığını inanın bende bilmiyorum. Şu kişi, şu ortam şüphelendiğim hiçbir durum olmadı. 21 nisan salı günü gece 23:00 suları yatmaya hazırlanıyorum. Mutfağa uğradım. Dolapta ramazan şerbeti vardı. Kaç gündür orada öylece duruyor. Kimsenin içtiği yok. Şunu kafaya dikeyim dedim. Yaklaşık iki su bardağı kadar şerbeti lıkır lıkır içtim. Ardından uyumaya gittim. Gece 03:00 gibi sahura kalktığımda boğazım şişmişti. Hayırlı olsun. Sen misin buz gibi şerbeti içen. O gece sahuru zor bela yaptım. Ertesi gün il dışından misafirlerim geldiği için neredeyse gün boyu onlarla dolaşmak zorunda kaldım. Bir ateş basıyor, bir üşüyorum, bir terliyorum. Hem orucum hemde boğazım yapış yapış. Misafirleri yolcu ettiğimde saat 16:00 gibiydi. Direk yatağa geçtim. Soğuk soğuk terlemeye başladım. Bir ara ateşim 39 derecenin üstüne çıktı. İki gün böyle ateşler içindeydim. Üstüne üstlük nisan ayı polen ayı olduğu için bende birde kronik farenjit patlak vermez mi? İlk günden itibaren Saraçoğlu’nun soğan kürüne başladım. Sonraki iki gün ise ara ara üşüme devam etmesine rağmen coronadan hiç şüphelenmedim. Maske, mesafe ve temizliğe çok dikkat ediyordum. Her şey o şerbet yüzündendi. Soğuk şerbette yapsa yapsa grip yapar. Corona yapacak değil ya!
26 nisan günü işe gittim. Dışarıda hava 30 derece olmasına rağmen üşüyordum. Oruç tutmam zorlaşmıştı. Ertesi gün 27 nisan’da bir de öksürük başladı. Bunun üzerine yeni bir karar verdim. Tamam corona değilim. Ama kimsenin de vebaline girmeye hakkım yok. Gidip üniversite hastanesinde ücretsiz test yaptım.4-5 saatte sonuç belli olur dediler. Durmadan e-nabız sisteminde test sonucuma bakıyorum. Bu arada 12 yaşında olan büyük oğlumda öksürmeye başlamıştı. Bir taraftan da ya coronaysam diye düşünüyorum. Ev ahalisi ile de kaç gündür maskesiz aynı ortamı paylaşıyorum. Nasıl böyle bir cahillik yaptım? Feraset kitlenmesi dedikleri şey bu her halde. Kendince bir şey uyduruyorsun sonra dönüp ona inanıyorsun. Birkaç saat sonra Ankara kodlu bir telefondan ısrarla arandım. Arayanlar Sağlık Bakanlığından aradıklarını ve test sonucumun pozitif olduğunu söylediler. Ardından bilgilendirici mesajlar gelmeye başladı. Birkaç saat sonrada filyasyon ekibi eve geldi. Bütün aile üyelerinin bilgilerini aldılar. İlaç bıraktılar. Büyük oğluma pcr testi yapıldı. Ve ne yazık ki onunda testi pozitif çıkmıştı. Sonraki gün başka bir filyasyon ekibi bu defa oğlum için geldi. Aynı bilgileri yeniden aldılar. Çocuklara ilaç veremediklerini söyleyip gittiler. Bu durumu oğluma nasıl anlatacaktım? İki kişi aynı hastalığa yakalanıyor büyüğüne ilaç veriliyor ama küçüğe gelince yok. Büyük olan mı daha güçlüdür yoksa küçük olan mı?
Kaldık mı bir başımıza. Hemen odalarımızı, banyo ve tuvaletlerimizi ayırdık. Müdürümü arayıp durumu özet geçtim. On gün idari izin yazıldığını, fotoğrafını çekip hemen göndereceğimi söyledim. Kötü haber tez yayıldı. Telefon üzerine telefon geldi. İlaç kullanmayacağımı da öğrenen dostlar onlarca bitkisel ilacı kapıya getirdiler. Çoğu bitkisel olan bu ilaçların bir kısmını şöyle sıralayabiliriz. Ecoprin, Youplus (vitamin-c, çinko, propolis), ekinezya, udu hindi yağı, kekik yağı, kurutulmuş portakal kabuğu çayı, zeytin yaprağı çayı, kuru dut çayı, keçiboynuzu çayı, ceviz içzarı çayı, çam kozalağı pekmezi, özel iksirler, soda, gargara için elma sirkesi, birkaçturşu çeşidi, turşu suyu, tabi bol bol limonlu su birde çeşit çeşit taze meyve. Boğaza iyi bakmak lazımmış.
İlk birkaç saatten sonra şunu anladım. Herkes kendi kafasına göre bitkisel bir reçete uyguluyor. Bu reçeteleri uygulayanların bir kısmı hiç ilaç almamışken bir kısmı ise ilaçlara ek olarak bitkisel destek almıştı. Kırk üç yılda toplam on defa bitkisel çay kullanmamışımdır. Şimdi on günde yüzlerce bardak bitkisel çay içtim. İçim dışıma çıktı. Her bir bitkisel ilaç farklı etki yapıyor. Bitkisel diye illada faydalı olacak diye bir şey mi var bilmiyorum? Varsa bile bunun bir ölçüsü, ölçeği, limiti, kişiye özel bir durumu yok mudur? Hele şu dile iki damla kekik yağı damlatıp on beş dakika hiçbir şey yiyip içmeme yok mu? Böyle bir şey yok? Kızarmış yağda balık pişirir gibi resmen dilime damlattığımda cooss diye sesi geldi.Gözümden yaşlar, burnumdan sinüzitler birden boşaldı. Ağlamamak için kendimi zor tuttum. Ancak otuz saniye dayanabildim. Ardından su içmek zorunda kaldım. İki gün dilimi hissetmedim.
Test yaptıktan iki gün sonra tad ve koku kaybım %70’lere kadar çıktı. Beğenmediğim kekik yağı tad ve koku kaybımı yeniden kazanmamı sağladı. Hastalıktan olsa gerek sürekli halsiz bitkin ve yorgunum. Uyumayla arası çok olmayan biri olarak coronaya yakalandığım ilk 6-7 günneredeyse günün yirmi saatini yatakta geçiyordum. Sonraki günler ise öksürüğüm de git gide azaldı ve Allah’ın izniyle onuncu günde son buldu.Coronanın benim için en büyük zararı ramazan ayına denk gelmesi oldu. Ramazanın yarısını coronaya kurban verdik. Rabbim affetsin. Yine de şanslıydık Allah’tan eşimde, dört yaşındaki küçük oğlumda ve bir yaşındaki kızımda bir belirti yoktu. Büyük oğlumun ise öksürüğü bir gün sürdü. Karantina kapsamında sağolsun bana arkadaş oldu aynı odayı paylaştık.
Özetle benim corona sürecim sancılı geçmedi çok şükür. Ama hastalığın ismi yetiyor. İnsanın psikolojik olarak kendini kötü hissetmesine. Sağolsun empatide zirve yapmış bazı dostlar geçmiş olsun için aradıklarında hiç hatırlamadığım çok çok uzak birinin coronadan vefat ettiğini bir diğerinin entübe olduğunu söylediler. Psikoloji ne yapsın şimdi? Zaten bünye zayıf düşmüş, hastalığın belirsizliği isezaten stres ve kaygı oluşturuyor. Neyse ki böyle durumlar için yeni bir kavram uydurdum. Şimdilik işimi görüyor. “Öğrenilmiş Gülme.” Çaresizce gülüyorum. Rahatlatıyor. Karşıdakini de bir nebze olsa bozuyor.
Tahminimce corona düşük bağışıklığı ve zayıf bedeni seviyor. Bu tür bedenlerde daha rahat yol alıyor. Ben de hastalığımın ilk günlerinde grip olunca bağışıklığım düştü o sıralarda çarşı pazar işlerimi de yürütmek zorunda kaldığım için corona saldırıya geçti. Bağışıklığı düşürmemek gerekir. Zayıf olana herkes saldırıyor. Şimdi ne yapsın Afrikalı, Sudanlı, Suriyeli, Bangledeşli, Somalili kardeşim. Ekmeği bulsa karnını doyuracak. Ya bağışıklık? O da ne ki pastanın içinden mi çıkıyor?
Özetin özeti: Coronaya ilişkin takip edilecek iki yol var. Birincisi; Sıran gelmişse aşını yap. Sıran gelmeden hastalık bulaştıysa hekimlerin verdiği ilaçları kullan. Bir diğer yol ise bizim denediğimiz gibi ne aşı, ne ilaç. Hangisi mi doğru? İnanın ben de bilmiyorum artık.07/05/2021