Yıllar yıllar önceydi. Yazıya böyle başlayınca yaşımın biraz geçkin olduğunu düşünmüş olabilirsiniz. Ama değil. En azından çok değil. Üniversiteyi bitirmiş üç yıl kadar ara işlerde çalışmış ve nihayet rüştümü ispatlayarak bir devlet kadrosuna kapağı atmıştım. Atmıştım ama. Nasıl bir işe başladığımı ben de bilmiyordum. O gün için bu çok büyük bir ayıp değildi. Çünkü benimle birlikte aynı işi yapan neredeyse hiç kimse tam olarak ne iş yapacağını bilmiyordu. O zaman niye kuruldu bu kurum? Büyüklere sormak lazım? Gerçi büyüklerin muhakkak bir bildiği vardır. Bir de kötü mü oldu sanki o kadar insan yıllar sonra iş sahibi olduk. Olduk ama ne yapacağımızı da bilmek gerekirdi. Her şeyi devletten beklemek olmazdı. Bu düşüncelerle 01/06/2006 tarihinde bir perşembe günü işe başladım. İş yerindeki arkadaşlar uzman olduğumu söylediler. Sevindim. Sevincimden ne uzmanı olduğumu söyleyemedim. Uzman olmanın güzel bir havası vardı. Lakin çok uzun sürmedi. Bir gün sonra müdürüm elinde bir dosya ile “Hocam hayırlı olsun. İlk çocuğun oldu dedi.” Bu ne müdürüm dedim. “İlk işin dedi. X.Y. adlı şahıs uyuşturucu ticaretinden hüküm giymiş. Aynı zamanda uyuşturucu kullanmak suçundan tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri almış. Bu şahsa rehber olarak atandın. Pazartesi cezaevine gidip adamla görüşeceksin. Hadi hayırlı olsun” deyip dosyayı kucağıma bıraktıktan sonra odadan çıktı. Evet dosyayı çocuğum gibi kucağımda tutuyordum. Ama ne yapacağıma ilişkin zerre kadar bir bilgim yoktu. Dosya nedir, nasıl incelenir? Ne yapacağım şimdi? Neyse dosya kalın olmadığı için bir çırpıda okudum. Ama hiçbir şey anlamadım. Yaklaşık bir saat sonra odaya bir memur arkadaş geldi. “Ne yapıyorsun diye sordu?” Müdür bey bir dosya verdi. Onu inceliyorum. Ama hiçbir şey anlamadım dedim. Benden bir hafta önce işe başlamanın tecrübesi ile memur arkadaş, “tabii ki anlamazsın çünkü dosyayı tersten okuyorsun dedi. Nasıl yani dedim. Dosyayı nasıl okuyacağımı gösterdi. Meğer dosyaları kutsal metinler gibi sağdan sola doğru incelemek gerekiyormuş. İlginç geldi. Görev kutsaldır. Bir de tersten okuyayım dedim. Evet şimdi biraz daha anlaşılır oldu. Bir an kendimi bir dedektif zannettim. Bu olayı çözmem gerekiyor diye düşündüm. Öyle olmadığını mevzuatı okuyunca anladım. Aslında ben de sıradan bir devlet memuruymuşum. Yani yapmam gereken matbu evrakları doldurmakmış. Tabi bir farkla, uzmanım ya! Bu evrakları da bir uzman profesyonelliği ile doldurmam gerekiyordu. Boru değil bu. Uzman. Hem de bakanlık uzmanı!
Neyse Allah’tan günlerden mübarek cumaydı. İki koca günüm vardı pazartesiye. Hafta sonu bir internet cafeye kapandım. Hayatımda hiç sigara içmemiş olan ben bir uyuşturucu bağımlısı ile üstelik bu da yetmezmiş gibi aynı zamanda uyuşturucu tüccarına ne anlatabilirdim? Nasıl rehberlik yapabilirdim? Onu bu işten nasıl vazgeçirebilirdim? İşim çok zordu. Hafta sonu internet ortamında bulduğum birçok kirli bilgi ile pazartesi işe gittim. Elimde bir ton internet çıktısı. Her sayfasını satır satır okuyup, altını önem derecesine göre farklı kalemlerle çizmiştim. Dört yıl fakültede öğrenemediğim bilgiyi bir hafta sonunda öğrenip uzman olmuştum. Vakit geldi. Şehir içi minibüslerle kendi imkânımla cezaevine gidecek cezaevi idarecilerine kendimi tanıtacak, görüşmemi yapıp gelecektim. Ne kadar kolay değil mi? Bir süre sonra cezaevinin önündeydim. Hayatımda ilk defa bir cezaevi görüyordum. Bir uzmandan ziyade uzun bir vicdan azabından sonra teslim olmaya gelmiş bir suçlu edasıyla cezaevinin kapısında bekliyordum. Meğer burada beklemek yasakmış. Kapıda duran jandarma sormasa uzun süre bakakalırdım herhalde koca kapıya, tel örgülü yüksek duvarlara, gözetleme kulelerine, ağlayarak cezaevinden çıkan mahkûm yakınlarına. Neyse irkilip kendime geldikten sonra eveleyerekte olsa neden orada bulunduğumu anlattım. İçeri aldılar beni. Çok sürmedi, kendimi cezaevi müdürünün odasında bulmam. Müdürün bana acıyarak bakmasını hiç unutamıyorum. Yıllar sonra anladım, bu bakışın Allah kurtarsın olduğunu. Oysa bu söz mahkûmlara söylenirdi. Mahkûmların tahliye günü saydığı gibi bu kurumlarda çalışanlarında emeklilik günü saydıklarını ancak öğrenebildim. Allah kurtarsın!
Bir sıcak çaydan sonra kapı çalındı odaya başefendi girdi. “Müdürüm mahkûm hazır” dedi. Aldılar beni avukat görüş odasına götürdüler. Görüşeceğim X.Y. masada oturmuş beni bekliyordu. Bir gardiyanla birlikte içeri girdiğimizden olsa gerek ki mahkûm ayağı kalktı. Ben otur dedim. Gardiyanın ayakta tuttuğu mahkûmu benim oturtmam şahsıma olan önyargıyı kırmıştı. Gardiyan, “Hocam burada mı bekleyeyim, dışarıda mı?” diye sordu. Ben de beklemen gerekmez. Sen işine bak dedim. “Benim işim bu hocam sizin güvenliğinizi sağlamak” dedi. Teşekkür edip dışarıda beklemesi ricasında bulundum. Sonra X.Y. ile tanıştım. Matbu formları doldurmaya başladım. Hele şu değerlendirme formu, tamamı dolduğunda otuz sayfa olan form, yok mu? Form dolduğunda mahkûmu bir akrabam gibi tanıyordum. Formları doldurmanın rahatlığı ile geriye yaslandım. Şimdi bir iki etkili konuşma yapacak uyuşturucunun zararlarını anlatacak ve adamı bu işten vazgeçirmeye çalışacaktım. Nasihatlerimin başındaydım ki mahkûm bana şunu dedi. “Evet hocam sizi bir buçuk saattir dinliyorum. Sorduğunuz bütün sorulara cevap verdim. Müsaade ederseniz ben de birkaç şey söylemek istiyorum dedi. Tamam dedim kendi kendime, rehberlik amacına ulaştı adamın rahat konuşacağı bir ortam oluşturdum. Buyurun ne demek, sizi dinliyorum dedim. X.Y. “Ben uyuşturucu bağımlısı değilim, hayatımda hiç uyuşturucu içmedim. Evet bunun ticaretini yapıyorum. Pişman değilim.” Bugün net olarak bilinen ancak o gün medyaya yansımamış birçok mankenin, artistin hızlı hızlı isimlerini söyleyerek bunlara mal sattığını bundan da pişmanlık duymadığını, uyuşturucu kullanan herkesin uyuşturucunun ne olduğunu bildiğini, birçok kimsenin kendisinden daha tehlikeli ve zararlı işler yaptığını, hayatta herkesin bir şekilde kendisine zarar veren işler yaptığını, üstelik bu işte çok para olduğu vs. vs. daha birçok şeyi anlatıp durdu. X.Y.’nin sorularının ilk bölümünü meslek hayatım boyunca birçok mahkûmdan dinledim. Ancak ikinci bölümde, yani kendisince beni kafalamak istediği bölüm, itiraf ediyorum beni gerçekten terletmiş ve öfkelendirmişti. Bu bölümde bana yönlendirdiği soruların bir kısmı şöyleydi:
_ “Hocam ne kadar maaş alıyorsunuz?”
_ Ne önemi var, ne kadar maaş aldığımın, bu senin için neden önemli?
_ “Lütfen hocam sadece bir yere varmak için soruyorum.”
Bu cevabı gerçekten vermek istemiyordum. Karşımdakinin hem mahkûm olmasından hem de Türkiye’nin en düşük maaşı alan devlet memuru olduğum için. Ancak mahkûmun ısrarı üzerine 640 Milyon aldığımı söyledim. Ardından bir başka soru
_ “Hocam kaç yıl çalışırsanız emekli oluyorsunuz?”
_Tam bilmiyorum. Her halde 25-30 yıl kadar dedim.
Mahkûm soru sormaya devam etti.
_ “Peki emekli olduğunuzda ne kadar ikramiye alacaksınız diye bir soru daha geldi.” Artık öfkelenmeye başlamıştım.
_Ne yapmaya çalışıyorsun? diye çıkışınca
_ “Lütfen hocam son sorum bu.” dedi. Bu sorunun da cevabını bilmiyordum. O an aklıma nereden geldiyse 50-60 Milyar demiş oldum. Mahkûm hemen şip şak bir hesap yaptı.
_ Hocam aylık 640 Milyon liradan yılda 7 Milyar 680 Milyon kazanç elde edersiniz. 25 yıl çalışırsanız 192 Milyar kazanırsınız. Buna 60 Milyarda emekli ikramiyenizi de eklerseniz 252 Milyarınız olur. 25 yıl için 252 Milyar lira. Bu çok az bir para. Bu para ile insani standartlarda bile yaşayamazsınız?
_Cezaevinde olan biri bana insanı standartlardan mı bahsediyor? dedim.
_ X.Y. uzatmadan hocam şunu demek istiyorum dedi. Ben birkaç yıla kalmaz cezaevinden çıkarım. Siz iyi birine benziyorsunuz. İsterim ki daha iyi bir yaşamınız olsun. Ben cezaevine girmeden önce son işimi teslim etmek için yola çıktığımda yakalandım. Size vereceğim adreste mal duruyor. Onu alıp iki saat uzaklıktaki adamlarıma teslim ederseniz anında bir trilyon sizin. Ne dersiniz? Hemen cevap vermek zorunda değilsiniz? Bir sonraki görüşmeye geldiğinizde bunun ayrıntısını konuşabiliriz” dedi.
_ Benim kirli ve haram para ile işim olmaz. Sen nasıl bir devlet memuruna böyle bir teklifte bulunma cesareti gösterebiliyorsun? Kim zehir satarak mutlu olmuş, biriktirdiği paranın hayrını görmüş? Hadi diyelim ki sen uyuşturucu kullanmıyorsun peki senin uyuşturucu sattığın kişilerin uyuşturucuyu senin eş ve çocuklarına satmayacağının garantisi var mı? Nasıl böyle basit düşünebiliyorsun? Gençliğine ve bu güzelim zekâna yazık ediyorsun? Bilakis sen düşün bir sonraki görüşmede: Zehir satarak elde ettiğin paraları şimdi kimlerin harcadığını, dost dediğin insanların şimdi kimlerle birlikte olduğunu, yokluğunda kimlerin yerine geçtiğini, seni kimlerin ihbar ettiğini, beklediğinin aksine uzun süre cezaevinde kalacağını, zehir taciri olduğunu anladıklarında annenin-babanın ve çocuklarının senin hakkında neler düşüneceğini, bunun vicdan azabının ölene kadar süreceğini hatta öte dünyada bile kul hakkıyla sana hesap soracaklarını… sen düşün?
Ben düşündüm. Ve cevabımı verdim: Allah’ın haram kıldığı ve devletin yasakladığı her işten uzak duracağım. Senin de uzak durmanı tavsiye ederim. Aslolan kimin hangi standartlarda yaşadığı değil, kimin yaşadığı standartlarda daha fazla huzur ve mutluluk aldığıdır. Diyerek görüşmeye son verdim.
Bir sonraki ay X.Y. ile görüşmeye gittiğimde güvenlik amaçlı başka bir cezaevine sevk edildiğini öğrendim. İş yaşamıma böyle zor bir görüşmeci ile başlamak beni yıpratmıştı. Cezaevi müdürünün gözlerindeki mesaj aklıma geldi. Allah kurtarsın. İlk imtihanımda Allah korumuştu. Benimle yaşıt olan bir mahkûm para ile oynayacak, ben ise neredeyse öğrencilik hayatım boyunca girdiğim bütün sınavlardan geçecek, yüksek lisans bitirecek, üç yıl boş gezecek, askerliğini yapacak, 27 yaşında gurbet elde ancak iş bulacak, bulduğu işe bir ilkokul mezunundan daha az bir maaş verilecek ve bir trilyon parayı elinin tersiyle itecek. Çok zor bir imtihandı. Bu şartlarda benim bir trilyon para biriktirmem için yüz yıl çalışmam ve her 25 yılda bir emeklilik ikramiyesi almam gerekiyordu. O gün reddettiğim para sonraki yıllarda, iş hayatımda karşılaştığım zorluklarda da aklımı çelmedi değil. Ancak bu gelen vesveseleri de hamdolsun çok kısa sürede atlattım. Gerçekten Allah koruyor. 25/07/2017
Şükrü BİLGİÇ
sosyologsukru@gmail.com